2024, 2034, 2044…
4 mins read

2024, 2034, 2044…

Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutladığımız 2023 hem coşku hem hüznü yaşatan bir yıl oldu. Küresel çapta baktığımızda insanlık adına çok önemli gelişmelerin yaşandığı bir yılı geride bırakıyoruz. Yapay zeka artık bir bilim kurgu filmi konusu olmaktan çıkıp doğrudan hayatlarımıza dokunan bir seviyeye geldi. ‘Pax-Americana’ diye adlandırabileceğimiz tek kutuplu dünya düzeninin son günlerini yaşadığımızın sinyallerini giderek daha kuvvetli alabiliyoruz. Dünya ekonomisi pandemiden sonra toparlanmaya başladı ancak tünelin sonundaki ışık gözlerimizi fazla almaya başladı. 2024’te nasıl bir dünyada yaşayacağız gelin bakalım. 

Yılın son günlerinin vazgeçilmez klişelerinden biridir geride bırakılan yılı yorumlayıp gelecek yıl hakkında tahminlerde bulunmak. Bundan biraz farklı olarak sadece 2024’te neler olabileceğinden değil, yaşanacak olayların 2034’e, 2044’e uzun vadede nasıl etki edebileceğinden bahsetmek istiyorum. 

Çok kutuplu bir dünya 

Berlin Duvarı’nın yıkıldığı yıl doğan biri olarak bu yazıyı kaleme alıyorum. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle Amerikan hegemonyası altına giren tek kutuplu dünya düzeni artık sona eriyor. Rusya’nın yeniden palazlanmaya çalışması, Çin’in gücünü iyice hissettirmesi (özellikle Tayvan konusunda giderek söylemlerini sertleştirmesi), BRICS’in genişlemesi ve ekonomik işbirliğini artırma girişimleri, bunların hepsi artık dünyada tek bir süper gücün hakimiyet kuramayacağı anlamını taşıyor. Dikkatlerden kaçmaması gereken bir konu da yarı-iletken çipler. ABD ile Çin arasında yeni bir soğuk savaş yaratma potansiyeli olan yarı-iletken çipler, önümüzdeki on yıllar boyunca dünyanın artık yeni petrolü olarak işlev görecekler. 

Seçimlerin yılı olacak 

Daha önce hiç olmadığı kadar seçimin olacağı bir yıla giriyoruz. 2024’te yaklaşık 4.2 milyar insanın önüne sandık konulacak. Bu dünya nüfusunun yarısından fazlası demek; ancak, dünya için bir demokrasi şöleni mi olacak bundan çok emin olmamak lazım. ABD’de Trump ile federal devlet arasındaki kıyasıya çekişme Kasım ayındaki başkanlık seçimi için nasıl sonuçlara gebe olacak belirsizliğini koruyor. Hindistan’da Başbakan Modi’nin partisinin yüksek enflasyon ve işsizliğe rağmen iktidarını koruyacağı bekleniyor. İran’da Mahsa Amini’nin ölümü ve müteakiben yaşanan protestolardan sonra ilk defa halk sandığa gidecek. İngiltere’de hükümet 2025’e kadar bekleyebilir ancak erken seçim olması ve iktidardaki Muhafazakar Parti’nin mağlubiyete uğraması yüksek bir ihtimal. Bu kritik seçimler, uzun vadede, liberal demokrasiye karşı popülizmin galip gelip gelemeyeceğinin de belirleyicisi olacak. 

Geleceğe umutla bakalım 

Çoğu füturiste göre artık insanlık yeni bir çağa geçerek tarihte ilk defa ölümü büyük ölçüde kontrole almış durumdadır. Bebek ölümlerindeki dramatik düşüş, modern tıbbın hızlı gelişimi, savaşların eskiye oranla büyük ölçüde azalmış olması artık insanların bir ‘kaza’ olmadığı sürece epey uzun yaşayacakları anlamına geliyor. Yapay zeka ve genetik bilimindeki dudak uçuklatan gelişmeler de bu görüşü destekliyor ancak bu biraz zaman alacak bir süreç. Gazze’deki insanlık adına utanç verici katliam, Ukrayna’daki savaş, daha insanlığın yemesi gereken 40 fırın ekmek olduğunu gösteriyor. Öte yandan teknolojinin ilerlemesiyle tükettiğimiz gıdaların kalitesi de doğru oranda düşüyor. 10-20 yıl sonra obezitenin çok ciddi bir sorun haline geleceğini şimdiden görmek zor değil. Her yılbaşı dilimize pelesenk olan güzel dileklerimizin, en azından kısa vadede, tüm dünya için geçerli olmayacağı bir gerçek. 

Yine de elbette Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılının ilk senesinde geleceğe umutla bakmak gerekiyor. 2023’te Milliyet’te yazmaya başlamam benim için büyük, insanlık için (şimdilik) mikroskopik bir adımdı. Dünyada olup bitenler bir yana, hepimizin şahsi hayatlarında güzellikler, aşk, sevgi, mutluluk hiç beklemediğimiz bir anda karşımıza çıkabilir. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir